Son günlerde Türkiye'nin gündemini sarsan bir cinayet davası daha yaşandı. 25 yaşındaki Duygu Yılmaz, 12 Ekim 2023 tarihinde İzmir’de, katili A.Ş. tarafından yaşamına son verildi. Duygu'nun hayatına mal olan bu olayın ardında, katilin mahkemede yaptığı itiraflar, kamuoyunda büyük bir infiale yol açtı. Genç kadın, şiddet dolu bir ilişkiden kaçarken, red edilen aşkın bedelini ağır şekilde ödedi. Duygu’nun cinayetinin aydınlatılmasının ardından, katil A.Ş. hakkında ağırlaştırılmış müebbet hapsi talep edilirken, yaşananlar hem yerel hem de ulusal basında yer buldu ve bu trajik olay üzerine tartışmalar başladı.
Adalet Bakanlığı'nın verilerine göre, kadın cinayetlerinde son yıllarda dikkat çekici bir artış yaşanıyor. Duygu’nun katili A.Ş., mahkemedeki ifadesinde, ısrarla suçlamaları reddetti. Ancak söylediği sözler, cinayetin cinayet olma boyutunu derinleştirdi. Mahkeme başkanı, “Siz Duygu ile bir ilişki yaşıyordunuz, ancak bu ilişkinin nerede bittiği üzerine neden bu kadar karanlık bir sayfa açtınız?” sorusuna verdiği yanıt dikkat çekiciydi; “Duygu'nun beni terk etmesine dayanamadım. Sinirlerim altüst oldu…” dedi. Bu itiraf, onun psikolojik durumunu sorgulayan birçok uzman tarafından analiz edilirken, Duygu’nun çevresindeki arkadaşları ise ilişkilerinin başladığında Duygu'nun bu ilişkiden pek de mutlu olmadığı yönünde ifadeler verdiler. Bu da, mahkeme sürecinde A.Ş.'nin Duygu üzerindeki hakimiyetinin ne denli tahripkar olduğunu gözler önüne serdi.
Duygu'nun ölümü, sosyal medyada ve çeşitli platformlarda kadın cinayetleri üzerine geniş çaplı tartışmalara neden oldu. Kadın hakları savunucuları, bu tür olayların önlenmesi için daha fazla önlem ve çalışan güçlerin sağlanması gerektiğini vurguladı. 2023 yılı itibarıyla kadın cinayetlerinin önlenmesine dair yetersiz adımlar atıldığını belirten aktivistler, bu tür trajik olayların son bulması için toplumsal bilincin arttırılması gerektiğinin altını çiziyor. Özellikle A.Ş.’nin Duygu’ya karşı tutumunun bir tür “aşk” olarak adlandırılamayacağını ve şiddetle birleşen bu “aşk”ın topluma sadece acı getirdiğini belirtiyorlar. Duygu’nun cinayetiyle ilgili süreç, Türkiye’nin kadın cinayeti sorununa ne denli acil bir çözüm bulması gerektiğinin bir başka örneği oldu.
Duygu’nun sakin bir hayatı geride bırakırken, katilinin savunmaları akıllarda birçok soru bıraktı. Gerçekten bir “aşk” mıydı, yoksa bir “şiddet” durumu mu? Duygu'nun hikayesi, pek çok kadının yaşadığı benzer durumların sadece bir yansıması. Bu tür olaylar, yalnızca bireysel değil, toplumsal olarak da ele alınmalı, farkındalık yaratılmalı ve önleyici adımlar atılmalıdır. Kadın cinayetleri konusunun kamuoyunda daha fazla tartışılması gerektiği açıkken, Duygu’nun davasının sonuçları belki de bu farkındalığın başlangıcına vesile olacak. A.Ş.‘ye dair mahkeme süreci devam ederken, Duygu'nun hikayesini unutmayacağız. Onun sesi, adaletin sağlanmasına koşulsuz bir katkı sağlayacak gibi görünüyor.